Gümüşlük’ün Hikayesi
Klasik çağda bir Mindos şehir-devletinin Gümüşlük’te olduğu bir gerçektir. Bodrum’dan direkt bir yol vardır. Karatoprak (Turgutreis)’tan da yol vardır. Her ikisinden de otomobille gidilebilir. Ancak Gümüşlük, bir Leleg kenti olan Mindos’un tek sitesi degildir. Burası cok daha küçüktür. Beşinci yüzyıldaki Delyan Konfederasyonunun oluşumunun onikide birini kapsar. Daha sonraki zamanlarda Eski Mindos olarak anılmıstır.Gümüşlük’ün güney doğusundaki yaklaşık 3,22km uzaklıktaki Bozdağ tepesindeki harabelerle güvenilir bir şekilde tanımlanabilir. Yüzük – duvardan çevre surları ötesinden ve zirvedeki geniş kulenin temellerinden pek bir şey kalmamistır. Yine de tarih öncesi çağlardan, dördüncü yüzyılın başlarına dek buralarda oturulmuştur.
Mozole’nin Gümüşlük’te yeni temeli daha hırslı bir ölçekte idi. İyi korunaklı bir liman ve 3-4km uzunluğunda bir suru vardı. Ama sorun, buraya insan göndermede idi. Yarımadadaki Leleg sakinleri çoğunlukla Halikarnas’a göç etmişti. Uzun yıllar Mindos, hep ciddi miktarda eksik nüfuslu olagelmişti. Surlarin içindeki alanın çoğu boştu; iskan edilmemişti. Denildiğine göre, filozof Diyojen, Mindos’u bir kez ziyaret etmiş ve kapıların genişliğini ve şehrin küçüklüğünü gözlemleyince, Mindos’lulara, kapılarını kapalı tutmalarını, aksi takdirde şehirdekilerin de dışarı kaçabileceği uyarısında bulunmuştur. Daha sonraları, Halikarnas’la birlikte Trözen kralı Aetius’un torunlarınca da sömürgeleştirildiği iddia edilmişse de, bu tamamen bir hayal ürünüdür.
İskender’in yarı gönüllü ve başarısız girişiminden sonra Pers’liler ertesi yıl Orontabes’in yenilgisine kadar ellerinde tutmuşlardır. Üçüncü yüzyılda Mindos, çoğunlukla Ptolomies’in ve İÖ 197’ye kadar Rodos’luların ellerinde kalmıştır. Mısır’lıların dostu Rodos’lular tarafından, Suriye’li 3. Antichus’a karşı “müttefiklerini” korumak amacıyla Mindos ve diğerleri kurtarılmıştır. Görünen odur ki, ancak bundan sonra Mindos’lular, kendi paralarını basmaya başlayabilmişlerdir. Şehir kısa bir süre, yaklaşık İÖ 131’de asi Aristonicus tarafından ele geçirilmiştir. Sezar’ın 44’deki katlinden sonra, tiran Cassius filosunu burada tuttu. Şehir onun haracından eziyet çekti. Brütüs ve Cassius’un Phillippi’de yenilmesinden sonra, Mark Antoni, Mindos’u Rodos’lulara verdi. Ancak yönetenler tarafından haşin bir şekilde kısa bir süre sonra geri alındı. Mindos’un imparatorluk parası farkedilir derecede kıttır. Bunda şehrin, imparatorluğun altında gelişememesinin de rolü vardır.
Gümüş madenleri izleri çevrede bulunmuştur.İsmi de buradan gelir. Ancak hiçbir eski kaynakta bundan bahsedilmez. Gerçekte yegane Mindos’lu ürün, duyulduğu kadarı ile şaraptır. Onun da kötü bir şöhreti vardır. Bunlardan biri de, şarabın deniz suyu ile karıştırılmasıdır. Antik zamanların bilinen bir canavarlığı. Bunun mideyi yumuşattığı, gaz ve mide gazına neden olduğu ve akşamdan kalmalık yaptığı söylenir. Bu itici içki Mindos’luları, “tuzlu su içicileri” lakabına götürmüştür.
Mindos, en çekici yerdir. Tüm kıyıda daha güzelini bulmak çok zordur. Doğal liman, kapalıdır ve sürekli esen meltem rüzgarından korur. Kuzeybatidaki yarımada ile ana karadaki kale duvarı boylu boyunca izlenebilir. Sık kulelerle güçlendirilmiştir. En iyi güneydoğuda korunmuştur en zayıf noktası… Burada sık kulelerle sağlamlaştırılmıştır. Yaklaşık 275cm kalınlığında, düzenli yeşil granitlerle inşa edilmiştir. Bu yeşil granitler, Mozole yapımında da kullanılmıştır. Taşocakları yaklaşık 3 kmkuzeyde, Koyunbaba sahilindedir.
Surlar, yüzyıl kadar öncesinde yarımadayı da içine alırdı. İzleri vardır ama ortadan kalkmıştır. Buna rağmen kuzeyden güneye uzanan başka bir duvarın kalıntıları vardır. Anakara duvarı ile aynı kalınlıktadır, ancak, daha geniş bloklardan daha düzensiz birleştirilmişlerdir. Buna Leleg duvarı denir ancak, Leleg Mindos’unun bu sitede bulunduğu eski inancına dayanırsa da, gerçekte taş işçiliği orijinal Leleg şehirlerindekilere pek de benzemez. Bu duvar her zaman bir bilmece olagelmiştir. Durduğu yer anlamsızdır. Çünkü yarımadanın etrafı çepecevre surludur. Bir iç duvarla kent ortadan ikiye neden bölünsün? Tahminen daha önceleri başlanmış ve ama yeni çevre surunun yapılması ile terkedilmiş olması daha anlamlıdır. Bunların dışında kadim Mindos’tan pek birşey kalmamıştır. Kayadan kesilmiş basamaklar tepe tarafında görülebilir. Ancak, ondokuzuncu yüzyılın başlarında görülen tiyatro ve stadyum gibi tüm harabeler ortadan kaybolmuştur. Tüm kurtulan, ağır hasarlı basilika ve yarımadanın yükseklerindeki tapınak olduğu tahmin edilen yapı temelleri harabeleridir. Buna rağmen sayısız antik taş blok her yerde görülebilir. Ortalarda, muhtemelen okulun tabanında giderek azalan (!) mozaikler görülebilir. Orada burada mermer sütun parçaları toprağın kısmen altındadır. Henüz hiçbir resmi kazı yapılmamış, hiçbir koruması bulunmayan bu sitede koy girişindeki kuzey burunda muhtemel kulenin bulunduğu yerde, bir miktar daha mozaik parçacıkları hızla azalmalarına (!) rağmen hala görülebiliyor.
Kazı Çalışmaları ve diğer bilgiler için:
http://arkeoloji.uludag.edu.tr/myndos/
http://arkeoloji.uludag.edu.tr/myndos/?page_id=13